Ana sayfa

Kültür&Edebiyat

Düşünce&Yorum

Haber&Kritik

Linkler

Sizden Gelenler

Ziyaretçi Defteri

Müzik

Forum

Dosyalar

Video

Üyeler

English qarTuli

İletişim
Bugün : 6 Mayıs 2024   
 
 
Forumdaki Son cevaplar : Anayasalara Göre Türk Kavramı..(admin) Gürcü Kavramı..(-) Tarihi ve Sosyolojik Olarak Türk Kavramı..(-) Lozan Andlaşmasına Göre Azınlık ve Türk ..(admin) Yeni Osmanlıcılık ve Acaristan..(-) Cami-Kilise Onarım Anlaşması ve Kartvel ..(-) Sarı Gelin, Gürcü Kralının Kızı..(-) Artvinin Rus, İngiliz ve Kartvel İşgalin..(artvinli) E Harfi..(-) D Harfi..(-)
Giris Yapınız veya Hala üye değil misiniz ?
Kullanıcı Adı : Şifre : Hatırla :

      [ GAMARCOBA.COMForum ] [ 93 Harbi ve Göç ] [ Rus İşgalinde Köyde Hayat ]           
artvinli
[Forum Yöneticisi]



MSN : Yazmamiş
Yaş : 44
Mesaj sayısı : 23
Giriş sayısı : 42

1) 93 Harbi’nin Başlaması: Çar Deli Petro'dan itibaren sıcak denizlere inmek isteyen Rusya, Osmanlı uyruğunda bulunan Hıristiyanlara çeşitli haklar istiyor, aldıkları ile yetinmiyor, isteklerini daha da artırıyordu. Küçük bahanelerle, her fırsatta Osmanlı sınırlarına asker yığıyor ve topraklarımıza saldırıyordu. Bu seferde Kafkaslar ve Balkanlardan olmak üzere iki cepheden birden saldırıya geçtiler.24 Nisan 1877 gecesi Arpaçay'dan 21 Haziran 1877 gecesi de Tuna’yı geçerek topraklarımıza girdiler. Balkanlarda Gazi Osman Paşa, Kafkaslarda da Gazi Ahmet Muhtar Paşa topraklarımızı kahramanca savunsalar da; çeşitli nedenlerden dolayı düşman kuvvetlerini tamamen durdurmayı başaramadılar. Neticede Ruslar Balkanlarda Ayastefanos (Yeşilköy)’a; Kafkaslar’da da Erzurum'a geldiler. Osmanlı Ülkesini Ruslara kaptırmak istemeyen Batılı devletler araya girerek Ayastefanos ve Berlin antlaşmaları yaptırdılar. Bu antlaşmalara göre Balkanlar, Kırklareli dahil Osmanlı Devletinin elinden çıkıyor, Kafkaslarda ise üç Selasiye (Batum, Kars, Ardahan) vilayetleri harp tazminatı olarak Rusya'ya bırakılıyordu.

 Bu elim felaketten,18 Mart 1915 Çanakkale Zaferine kadar Artvin Rus işgalinde kalır. Çanakkale’yi geçemeyenler  Batılı Devletler Rusya’ya yardım götüremeyince Çarlık Rusya’sı yıkılır, yerine Bolşevik Rusya kurulur. Bu yeni yönetim ile yapılan antlaşma ile üç selaşiye birinci kurtuluşa kavuşur. Daha sonra burasını İngilizler, onların çekilmesi ile de Gürcü Devleti işgal eder.

 Hicri Takvime göre 1293 tarihinde başlayan bu harbe “Doksan Üç Harbi”,kaybedilen topraklardan göç eden halka da “Doksan üç Muhaciri” denmiştir. Bizim yerel söylemde ise ''Birinci “Kaçakaçlık” veya Birinci ”Vayna''denmiştir.

 Osmanlı askerlerinin çekildiği bu topraklara Rus askerleri, köyleri, mezraları teker teker işgal etmişlerdir. Köyümüz insanları Korh deki mağara da saklanmış ve ilk işgal şokunu hafif atlatmışlardı.

 Ardanuç ve köylerinde bulunan; imamlar, ozanlar, aydın kişiler, halkın paniğe kapılmaması için büyük çaba göstermişlerdir. Halk şairleri ellerine sazlarını alarak saz ile söz ile işgali protesto etmişlerdir. Aşağıda o zamanlarda bu civarda yaşamış ozanlarımızın feryatlarını bulacaksınız.

 a) Basa (Yol üstü) Köyü’nden Emrah:          

      Matemliyiz, gözyaşlıyız kınama,

      Değişmiştir eski devlet bu köyde,

      Dili bilmezlere kul olacağız.

      Eksilir mi hiç kabahat bu köyde. 

      Koca Arap kumandanı kestiler,

      Barutlu toplar o gün sustular,

      Ay yıldız yerine haçı astılar,

      Beklenir mi şimdi rahat bu köyde.                                                             

      Artık Osmanlı'dan ümidi kestik,

      Okunmaz ezanlar lal gibi sustuk,

      Barutlar tükendi, tüfeği astık,

      Çetin oldu hem ibadet bu köyde,

      Âşık EMRAH ağlar gözü yaş ile,

      Görüşemez oldu öz kardeş ile,

      Mevsim kayıp oldu yazı kış ile,

      Çetin oldu her hareket bu köyde. 

      Emrah'tan Başka bir Şiir

      Aslını yitirmez dünyada insan,

      Bakidir değişmez ülfet bu köyde.

      Dini gayrı bir devlete kalsa da,

      Devam eder hem ibadet bu köyde.

    Osmanlı sancağı gitti asılmaz,

    Gidip gelmesinden umut kesilmez,

    Devlet-i Ali'den zaten küsülmez,

    İslam yaşar bu cemaat bu köyde.

    İşler bir kovanda arı değişmez,

    Aşık sevdiceği yari değişmez,

    Çoban değişir de sürü değişmez,

    Milli kalır daim millet bu köyde. 

   Karga bülbül olup güle düşemez,

   Geç yola çıkanlar dağı aşamaz,

   Dini gayn gelip burda yaşamaz,

   Çünkü vardır Ahmet, Mehmet bu köyde. 

   EMRAH der ki ikram izzet ederler,

   Misafire gayet hürmet ederler,

   Düşmüşlere çok merhamet ederler,

   Vardır yitmez çok merhamet bu köyde. 

 b) Artvin Maden Köyü’nden Âşık Evrahi: 

  Ahir şerdir zahir oldu alamet

  Alametten beyan oldu kıyamet

  Çekildi şeriat, din-ü diyanet

  Müslümanlık gitti damana düştü. 

  Tarih Doksan üç'te Rusiye geldi

  Kahirde her yanı zaptına aldı

  Otuzaltı kaza muhacir oldu

  Dağıldı herbiri bir yana düştü. 

  Ağlıyor analar ne gelir elden

  Ah çeker muhacir derün-ı diilden

  Halk bizi kurtarsın bu kalma-kalidan

  Bin yıllık mülkümüz düşmana düştü 

  Yırgalandı cümle ülke uyandı

  Ağlaşuben kanlı yaşa boyandı

  Ah-ü Figan çıktı arşa dayandı

  Nice canlar yandı hicrana düştü 

  Kafir Urus geldi heryanı aldı

  İslamın yerine Kazaklar doldu

  Yalancı dünyanın ahiri geldi.

  Ümmet-i Muhammed yamana düştü. 

  Dünyanın tutarı gitti gülmedi

  İslam olanların yüzü gülmedi

  Çok kimseler muradını almadı.

  Yanıp ol ateş-i suzana düştü. 

   Dağıldı perişan cümle-i millet.

   Kalmadı saltanat gitti adalet

   Bıraktı ateşi ol nar-ı hicret.

   Bıraktı gözyaşları ummana düştü.

     Muhacir hakkında ferman yazıldı

   İşiten adamın bağrı ezildi

   Ahir zaman oldu, devran bozuldu

   Muhacirlik cümle cihana düştü.

     İki yol açıldı sol ile sağlı

   Ümmet-i Muhammet ciğeri dağlı

   Sanırsın bend olmuş kolları bağlı

   Küffarın elinden âmâna düştü. 

   Bakıp da sılama murada erem

   Yüzüm toprağıma taşıma sürem

   Eba-ü ceddimin mezarın görem

   Kabirde meftalar şivana düştü. 

 c) Şavşat Mirya (Veliköy) Köyü’nden Hacı Didari Efendi: 

 Yiğit olan kalksın kuşansın silah

Urus geldi yaylara dayandı.

Bundan sonra yoktur bizlere felah

Kanlı hançer sinemize dayandı.

 Haneler söyündü ocaklar tütmez

Viran yuvalarda bülbüller ötmez.

Bu derde bin Lokman gelse kar etmez.

Nice şirin canlar ateşe yandı. 

Şavşat dağlarında çiçekler açmaz

Kırılmış kanadı turnalar uçmaz.

Osmanlı ahdetmiş sözünden geçmez

Dağlar, taşlar kızıl kana boyandı. 

Der DİDARİ kaldı kuru can kafes

Ne kimsede can var, ne zerre nefes.

Kan ağlar analar, gelinler, herkes

Ah-ü figan asumana dayandı. 

 d) Şavşat Çaraklı Köyü’nden Yb. İsmail Hakkı Bey: 

 Hücum edip kafir, tabur bağladı

Top sesinden yürekleri dağladı

Bunu gören Ehl-i İslam ağladı

Gonca iken soldu gülün Ardahan. 

Müzeyyen çarşılar virane kaldı

Dil bilmez kimseler içine doldu

Kalmadı şenliği, tarumar oldu

Yağma oldu cümle malın Ardahan. 

Sultan Hamit bizzat gafletten uyan

Ortalık kaldı hep sabi sıbyan

Satıldı vilayet ayan be-ayan

Şikâyete yetmez dilin Ardahan. 

Biz de ol Hüda'ya çok ettik kusur

Selâtin camiler hep kaldı esir

Haber olsun sana İstanbul, Mısır

Her yandan kesildi yolun Ardahan. 

Saat on ikide toplar atıldı

Top dumanı birbirine katıldı

Ne zaman ki imdat yolu tutuldu

O zaman kırıldı belin Ardahan. 

Em(i)roğlu Tabyası odlara yandı

Kahraman Kaptan Bey pervane döndü

Seksen bin düşmanla yalağuz kendi

Duman sardı sağın solun Ardahan. 

Ağlayıp İSMAİL sen kılma zarı

Ezel takdir etmiş Cenab-ı Bari

Düşmanın canına Cehennem narı

Soldu al yeşili gülün Ardahan. 

 e) Murgul Yukarı Küre Köyü’nden Hoca-Şair Mehmet Ali Efendi: 

 Esef etme imdad-ı yetişir

Bizar olma hal-i yamana Murgul

Yetişti pençesi zalim gaddarın

Değil sana yalnız, her yana Murgul. 

Sana var destanın birkaç suati

Lutfeyle haber ver cümle meali

Zemin-ü asüman nizam tutalı

Kaç doldun boşaldın bu ana Murgul?. 

Sen bir şem'a idin bizde pervane

Yakıp yıkıp bizi girmedin kana

Akibet göçünü düzdün kervana

Cellâdın var ecel pimane Murgul. 

Sen bir gülşen idin çoğ idi gülün

Şak şak öter idi, her dam bülbülün

Kervanın çoğ idi, atın, düldülün

Bağ-u bostan oldu meyhane Murgul. 

Rahat bulmayasın yazın kış olsun

Sende yaşayanlar eli boş olsun

Görüp geçirdiğin sana düş olsun

Kesilsin Mevla'dan iane Murgul. 

Nefsine zulm ile kazandığın mal

Yolda, izde cümle oldu payimal

Yalvarırlar birbirine: Canım al!

Allah insaf vere alana Murgul. 

Aman bulsak ziyarete gelürüz

Sende yediğimiz nanı bilürüz

Helal eyle belki çabuk ölürüz.

Nöbetçiyiz rahmet-Rahman'a Murgul. 

Yadigârım olsun dolaşsın dilde

Belki feth ederler, irfan çok elde

Bir hüner sahibi varsa bu salde

Göster kul olayım o cana Murgul. 

En'al Hak sırrına kar etmez hüner

Rah-i aşka girsin kuşansın kemer

Kuşluk saatında şavk vermez fener

Züleyha'yım Yusuf Kenan'a Murgul 

 Not: Bu şiirler Halit Özdemir'in “Artvin Tarihi”, ile Sevgi Şenol'un  “Ardanuç'tan” Bir Güldeste '' kitaplarından alınmıştır. 

 2) Rus Yönetimi:

 Ruslar üç sancağı işgal ettikten sonra  Batum ve Kars Askeri Valiliği (Oblast) olarak iki il haline getirmişlerdir. Ardanuç ilçe (Okrok Naçelik) Batum'a bağlanmıştır. Kontrom köyünün Bucağı(İstarsina) ise Anç idi. Ayrıca 7-8 köyün bağlandığı Baş muhtarlık (Klava) da tesis etmişlerdi.

 Genel olarak köy muhtarları ile Bucak Müdürleri yerli halktan, kaymakam ve valiler ise Gürcülerden tayin edilirdi. Ruslar işgal boyunca yöre halkını; uyuşturma, uyutma, sindirme, Ruslaştırma ve  nihayet azınlık duruma düşürmek için siyaseti gütmüşlerdir. Bunun için de halka çeşitli mevkiler, memuriyetler vermişlerdir. Ancak halkımız, Ay Yıldızlı Al bayrağın dışında bir bayrak, Türkçe’nin dışında bir dil, dininin dışında bir din, ezanın dışında çan sesi duymak istememiştir. Her türlü cezaya, cefaya göğüs germişlerdir. Kendi aralarında parolalar türetmişler, gizli ve şifreli şekilde konuşarak Ruslara baş kaldıracak günlerin hazırlığına girişmişlerdir. Önder durumunda olan vatan sever kişilerin emir ve komutlarını yerine getirmişlerdir. Daha sonra kurulan ve Osmanlı Subaylarınca yönetilen Tahkikat-ı Mahsusa gizli Örgütünü benimsemişler. O’nun etrafında kenetlenmişlerdir.

 Aşağıda bahsedeceğim olaylar, köyümüzde geçmiştir ve halkımızın Rusların gizli planlarını nasıl geçersiz hale getirilişinin açık kanıtlarıdır.

 a) Yb. Emin Ağa’nın Mücadelesi:

 Molla Yusuf'un oğlu Ahmet'in torunlarından birisidir. Askerliği esnasında harpte gösterdiği başarılardan dolayı yüzbaşı olarak terhis olduğunu sanıyorum. Kendisi ticaret ile de uğraşarak zengin olmuştur. Kendi işleri ile uğraşırken, halkın dertleriyle ilgilenmiş, örgütlenmeye, bilgilenmeye maddi ve manevi yönden destek vermiştir. Bu çalışmaları gizlilik içinde yapsa da; ajanlar ve bazı kendini bilmezler, bu durumları Rus yönetimine derhal yetiştiriyorlardı. Rus yönetimi bu durumları inceliyorlar, ancak bir kanıt bulamıyorlardı. Suçu sabit olmayan kişilerin cezalandırılması, halkın tepkisini çekeceğini bildiklerin de bir şey yapamıyorlar, fırsat kolluyorlardı. Halk önderlerini suça teşvik etmek için çeşitli entrikalar çeviriyorlardı. 

 Olay günü, Barevan Jandarma Karakolundan iki er Emin Ağa'nın evine gelmiş, aç olduklarından yemek yemek istediklerini söylemişler. Emin ağa bizzat kendisi hizmet ederek yemeklerini yedirir. Daha sonra bal isterler, bir çanak dolusu bal ikram eder, bir tanesi kafasına diker, bitirir; diğeri de ister ona da getirir ve ''bu son'' başka kalmadı der. Diğer Jandarma da aynı şekilde bitirir, tekrar isterler ve ısrar ederler.''O halde komşudan getireyim” der ve yanlarından ayrılır. Harmanda bulunan bir kızağın kolunu eline geçirir ve Jandarmalar işin farkına varmadan sırtlarına birer sopanın indiğini görürler, neye uğradıklarını şaşırırlar. Emin ağa bu esnada silahlarını alır. Bu sefer dipçik ile dövmeye başlar. Askerler koşarak uzaklaşırlar, Emin ağa silahların mekanizmalarını çıkarır ve arkalarından fırlatır, atar. Emin ağa üzgündür. Nihayet kendisini suçlayacak fırsat bulmuşlardır diye düşünür.

 Sabaha karşı evine gelen iki jandarma Emin ağa ve oğlu Mehmet’i ifadelerini almak gayesi ile karakola davet ederler. Emin Ağa yaşlı olduğu için atı ile gitmek ister oğlu Mehmet yaya, kendisi atlı önde, jandarmalar da arkada yola çıkarlar. Demirciler Mahallesini geçince, Ustamel tarafından gelen bir kişi ''selam verir. Sonrada'' Sizi Ustamel deresinde kurşuna dizeceklerini söylediklerini duydum, dikkat edin der. Çeker gider.

 Bunun üzerine Emin ağa oğluna; “Ben sana koş dediğim zaman sen aşağı fundalıklara doğru koşacak ve oradan izini kaybettireceksin, bende yukarı Saburte’ye doğru atı koşturacağım sonra Kavaklık’ta buluşuruz, ne yapacağımızı orada konuşuruz” der.

 Emin Ağa’nın ''koş'' komutu ile Mehmet aşağı fundalıklara doğru, kendisi de at ile yukarı Suburte’ye doğru koşmaya başladılar. Emin ağa çok hızlı idi, kurşun bile yetişmezdi. Jandarmalar bir afallanmadan sonra her biri diğerinin peşine düştü. Emin Ağa uçtu gitti. Ancak Mehmet genç olmasına rağmen o kadar şanslı değildi. Aşağı doğru iyi koşmuş fundalıklara varmış fakat daha fazla aşağı gidememiş çünkü 15-20mt. yükseklikte bir uçuruma denk  gelmişti, sağında solunda jandarmalar kendisine doğru yaklaşmakta idiler. Üstelik görülmüştü Mehmet '' ya Allah! '' diyerek uçurumdan yere atladı. Ruslar şok olmuşlardı, bu yükseklikten düşen insanın sağ kalması imkânsızdır diyerek oradan ayrıldılar. Mehmet sendelenmiş, ancak sağlamdı. Bir şey olmamıştı. Babası ile buluşmak üzere Kavaklık’a babasının dediği yere doğru yolu çıkar.

 Kavaklıkta sevinç içinde buluşurlar. İkisi de mutludur ancak bundan sonra ne yapacakladır? Köyde kalsalar kendilerini, çocuklarını en feci şekilde işkence ile yok edeceklerini biliyorlardı. Evlerini, mallarını, eş dostlarını bırakıp bu köyden gitmeye Karar verdiler. Hiç zaman kaybetmeden evlerine gittiler, bir kaç eşyalarını ata yüklediler, çocukları da alarak köyden ayrıldılar. Gündüz ormanlarda saklanarak gece yürüyerek Anadolu'nun içlerine doğru gittiler. Gidiş o gidiş.

Yıllar sonra 1960 yıllarında torunlarından Hayri Altıner Unushev Köyünde Emin Ağa’nın kızının çocukları Hilmi ve Nurettin Norman’ı ziyaret eder. Kontrom’daki akrabalarını sorar ve Veysel Yüksel’e haber ulaştırılır.  Veysel Yüksel'e adres verilir. Bu adres daha sonra benim ve İzzet Yüksel'in eline geçer.

 b) Şaban Ağa Oğlu Yusuf'un Kaçırılması: Köyümüzde Yenigün Ailesinin, Merhum Nazım Yenigün'ün babası 1910 yıllarında Rus Jandarmalar tarafından kaçırılmıştır. Olay şöyle gelişmiştir:

 İki adet jandarma, görev dönüşü Kontrom'a uğrar ve yorgun olduklarından kendilerini karakola götürecek iki adet at isterler. Bunun için de Şaban Ağa oğlu Yusuf ile Molla Tosun oğlu Ali, atları geri getirmeleri için görevlendirilir. Rus jandarmalar atlı, bizimkiler arkada yaya olarak yola çıkarlar. Demirciler Mahallesini ve Ustamel Deresini geçerler. Jandarmaların bakışları ve hareketleri Ali'nin hoşuna gitmez, içine şüphe düşer. ''Yahu! Bu kâfirlerin nesine güveneceğiz, bizi kurşunlayıp bir çukura atsalar, kim görecek? Bir at için değer mi?” diye düşünür. Fikrini Yusuf’a söyler, kendinden büyük olan evli barklı Şaban Ağa oğlu Yusuf ikna olmaz. Ali evine geri döner, Yusuf ise gider. Gidiş o gidiş, geriye dönmez. Köyünde hali vakti yerinde olan Şaban Ağa’nın çocukları perişan olur. Çok fakir düşerler. Bu olayı dedem Ali Durmuş, Casım Yenigün'ü her gördüğünde ''ola! Casım, dedeni geri döndüremedim, bir at uğruna hem kendini; hem de çocuklarını heba etti der” ağlamaklı olurdu.

 Daha sonraları Ankara’da benzin istasyonunda dolum esnasında sohbet eden iki kişinin, aynı dedenin torunları olduğunu anlarlar. Ruslar tarafından esaret ile Rusya'ya götürülen Yusuf, uzun zaman sonra köyüne dönmek ister, ancak eşinin başkası ile evlendiğini duyunca köyüne uğramadan, Kayseri’ye gider, oraya yerleşir. Kayseri’de ve köyümüzde yaşayan aynı dedenin torunları olan bu iki aile, birbirleri ile şu anda görüşmektedirler. 

 c) Ferhat Usta'mın Çekici:

 Ruslar ve Ermeniler, Müslüman Türk halkını, milletinden, dininden, dilinden soğutmak için çeşitli entrikalar çevirmektedirler. ''Osmanlıların kendilerini Ruslara sattığını, hala onların dilini, dinini kullanmaya ne gerek var?” diye propaganda yaparlardı. Hatta çerçiler vasıtası ile halka ucuz veya ücretsiz mal dağıtırlar ve kendi propagandalarını yaparlardı. Bu işlerde bilhassa Türkçe bilen Ermenilerden istifade ederlerdi. Bu Ermenilerden bir tanesi de köy, köy dolaşır, gördüğü kalabalıklara saz çalarak;

Ali, Veli, Ahmet

Ne biçim isim?

Niko, Petro, Nikola

Oh! Ne ala isim.

Şeklinde şarkılar söyler, hem dil, hem de din propagandası yaparmış.

 Bu adamın yolu bir gün Demirciler Mahallesinde Ferhat Usta'mın demirci Atölyesine düşer. Ferhat Usta sanatı kadar da vatan sevgisi ile dolu bir kişidir.  Hoşbeşten sonra Ferhat Usta kendisine ''Ola! Niko çok güzel şarkılar söylermişsin, hele bir de de, kulaklarımızın pası gitsin'' der. Çerçi Niko bir elini kulağına tutarak başlar bağırmaya;

 Ali, Veli, Ahmet

Ne biçim isim?

derken, Ferhat Usta elindeki çekici bütün gücü ile kafasına indirir. Adam örsün yanına yığılıp kalır. Hemen orasını kazarak. çukura gömerler; üzerine toprağı atarlar ve örsü de üzerine, yerleştirirler. Sıcak demirci atölyesini eski haline getirirler. Olayı gizli tutarlar. Ancak Ferhat Usta bir vesile ile durumu, Irmaklar da Mahmut isimli çok sevdiği, sırdaşı arkadaşına anlatır. 

 Aradan belli bir zaman geçer. Niko'nun ailesinden iriyarı bir pehlivan; Niko’yu soruşturarak Irmaklar’a Mahmut’un evine gelir, Niko’yu sorar Mahmut da “Kontrom'a doğru gideceğini söylemişti, yalnız akşam oldu, yorgunsun bu gece misafirim ol, sabah gidersin” der. Pehlivan kabul eder. Yemekler yenir sohbet esnasında pehlivan devamlı Hıristiyanlık propagandası yapar. Pehlivan bir ara duvardaki kılıcı almak üzere kalkmak isterken Mahmut daha erken davranır, ''sen zahmet etme ben getireyim'' der. Mahmut kınından çıkarır, kılıcı boşa bir iki sallar ve pehlivana alması için uzatır. Pehlivan almak için yastıktan doğrulduğu zaman, Mahmut bütün gücü ile kılıcı sallar ve pehlivanın kellesini yere düşürür. Her taraf kana bulanır. Ev halkı gürültü üzerine odaya gelir. İri kıyım pehlivanın yerde çırpınan gövdesini, yanında dili dışarıda kalmış kellesini ve her tarafı kana bulanmış bir oda görürler. Bundan sonra Mahmut'un adı “Kanlı Mahmut” olarak kalır.

 Bu olaylara benzer nice olaylar, birçok köylerde şehirlerde geçmiştir. Ama hepsi zaman içinde belleklerden silinip gitmiş, tarihin karanlık sayfalarında kaybolup gitmişlerdir.

 Dedelerimizden bu hüzünlü acı günleri dinlemek pek olası değildi. Hangi insan kendisine, ailesine ve dostlarına yapılan işkenceleri, zulümleri haksızlıkları anlatabilir ki?

 Halkımız işgallerde bu şekilde mücadele ederken Osmanlı'da kaptırdığı topraklarını geri almanın yollarını aramaktaydı. Baştaki yöneticiler, kendilerini hala Devleti ''Muazzama'' olarak görüyor, Batılı ülkelerin gelişmesine, güçlenmesine ayak uyduramadıkları gibi, farkında bile olamıyorlardı. Ne zaman ki, Ortadoğu’yu, Mısırı, Kuzey Afrika’yı, Ege Adaları’nı, Kıbrıs'ı elimizden aldılar sonra aklımız başımıza geldi fakat artık çok geç kalınmıştı.

 Evet, bir dahaki bölümde Dedelerimiz hangi Cephelerde olduğunu ve  Birinci Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşımız sırasında  köyde meydana gelen olayları anlatacağım.

 Fevzi Durmuş / http://www.artvinliyiz.com/content/view/901/1/


--------------------
..
06.09.2007 12:32:54 PM
   
q

     

Foruma Açılan son 5 konu
Açan
Forum istatistikleri
Gürcü Kavramı..
Tarihi ve Sosyolojik Olarak Türk Kavramı..
Lozan Andlaşmasına Göre Azınlık ve Türk ..
Anayasalara Göre Türk Kavramı..
Yeni Osmanlıcılık ve Acaristan..
admin
admin
admin
admin
artvinli
Forumdaki 7 Kategoride 19 Forum var , Bu forumlara açılan 63 Konuya 111 Cevap yazıldı..
Kimler Bağlı :  Bağlı üye yok..
İyiki Doğdun : ahmet61 , veteriner16 , mikelet ,Nice yıllara..

2004 © Copyright GAMARCOBA.COM
< Teşekkür WeBCaKaLi.AspSitem 1.8 >