Röportajı yorumlamaya devam ediyoruz.
Müftü, din değiştirmeye zorlama olayını; "İnsanlarımız iyi tanıdıkları bildikleri dinlerini değiştiriyorlarsa kendilerinin tercihi diye bakmalıyız. Bilinçsiz din değiştirmeyi kabul etmem yada hoş görmem mümkün değil" diyerek, birtakım psikolojik, ekonomik baskılarla, hiçbir dinsel bilinç olmadan gerçekleştirilen faaliyetleri kabul etmemektedir.
Psikolojik baskı, ortodoks hıristiyanlığın, hıristiyan olmanın üstün, modern bir değer olarak sunulması, Müslüman olmanın, Müslüman ismi taşımanın ikinci sınıf insan muamelesine tabi tutulması ve daha önemlisi "siz de geçmişte hıristiyandınız, bizlerle aynıydınız, Türkler (Osmanlılar) sizi zorla (bu zor tarihi çarpıtmalarla abartılır ve bu nedenle insanların kılıçtan geçirildiği, hatta komediye, kuyruklu bir yalana ulaştırılarak, çoruh nehrinin akıtılan kandan kırmızı aktığı! dahi ileri sürülür) Müslüman yaptı, o halde artık eski dininize dönün" gibi ucuz mantık oyunlarıyla genç ve bilinçsiz beyinler bulandırılmakta, bilinçsiz olmalarından yararlanılarak psikolojik baskı altına alınmaktadır. Hatırlayalım Rahip Temuras, hristiyanlaştırılan üç köy hakkında kendisine sorulan soruya ne diyordu: "Bu çok hassas bir konu. Onlar daha önce zaten müslüman değildi. Türkler müslüman yaptı" (TRT-1'de Komşu Ülke Gürcistan-1 Haberi).
Ekonomik baskıya gelince, aslında bu Müslüman olmanın ikinci sınıf sayılmasıyla, psikolojik baskıyla bağlantılı. Çünkü söylenenlere göre Müslümansanız, isminiz Müslümanlığı çağrıştırıyorsa ne kadar yetenekli olursanız olun hak ettiğiniz işe giremiyorsunuz, Türkiyede eğitim görmüş olsanız, Türkçeyi çok iyi konuşsanız bile Türkiye ayağı bulunan işlerde dahi tercih edilmiyorsunuz. Bu politikayı yürütenler kendi taraftarlarına kol kanat gererek, psikolojik baskıyla birlikte ekonomik baskıyla da din değiştirmeye zorluyorlar.
Çok daha garip ve anlaşılmaz olanı ise zaman zaman bu tip söylemlerin ülkemizde de kullanılmaya çalışılmasıdır. Böylece Müslümanlıkla iç içe olan Türk kültürüyle ortak noktalar hedef seçilmekte, ırk öne çıkarılmakta (asimile ediliyoruz, bana şöyle davranıldı gibi yalanlarla olay ajite edilerek) ve böylece ulusal kültürden yabancılaştırma, ırksal yaklaşımlara yöneltme hedeflenmektedir. Böylece çözümsüz, sonu olmayan yollara, sorunlara kapı açılmak istenmekte veya ya tutarsa misali bu kapı çalınmaktadır. Bunlar münferit ve belki de çoğu provokatif söylemler. Ancak yine de önemli ve rahatsız edici, düşündürücü.
Acaradaki ekonomik baskının bir uzantısı olarak ülkemizden oralarda yapılan bazı ekonomik yatırımlarda da ordaki akrabalar, aynı kültüre sahip insanlar yerine, yine bu politika yandaşları tercih edilmektedir ki bu da düşündürücüdür.
--------------------
Ali Arslan