Ülkemizdeki gürcü kökenli Türkler bakımından 93 Harbi olarak anılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ayrı bir önem taşıyor. Zira birçok insan bu savaş sonucunda asıl yurtlarını terk ederek, Anadolu’nun değişik şehirlerine göç etmiştir. Ancak bu önemli konuda, özellikle göç edenlerin bakışıyla, göçün sebepleri, göç yolları hakkında yeterli bir bilgi bulunmuyor. Elbette bu boşlukta, kendi bakış açılarından, Kartvelist yaklaşımla, adeta sanki göçün Osmanlı zoruyla yapıldığı gibi akla mantığa aykırı yorumlara kadar uzanan propagandaları içeren yazılar dolaşıyor. Kartvellerin Ruslarla olan işbirliği, onların Kafkaslara inmesinde sağladıkları kolaylık görülmediği gibi, daha önemli gerçekler olan Acarların ve diğer Müslüman Kafkas halklarının Osmanlıyla birlikte, kahramanca mücadelesi, bu savaşın bir anlamda Müslüman (Osmanlı, tabiyetindeki Müslüman Kafkasyalılar)- Hıristiyan (Ruslar ve onlara kucak açan Kartveller) savaşı olduğu gerçeği, Rusların Ortodoks-Hıristiyanlık çatısı altındaki Panslavizm (Slav halklarının, Ortodoksluk çatısı altında birlikteliği) politikaları gözden kaçı(rılı)yor.
[Küçük bir karşılaştırma: Konuyla doğrudan ilgili olmasa da Kartvellerin, halen, Kafkas halklarının çoğunluğunun (özellikle göç edenlerin) aleyhine olan Ruslarla işbirliğinin cezasını çektiği (ancak bu sefer de bundan kurtulmak için ABD ye kucak açtığı) akla geliyor. Rusların, Slavlık ve Ortodoksluk eksenli Panslavizm politikasıyla Kartların, Ortodoksluk bazlı Kartvellik politikasının (Pankartvelizm?) benzerliği de doğrusu dikkat çekici].
Aşağıda konuyla ilgili önemli bir çalışmadan, başlık ve vurgular eklenerek yapılan bazı alıntılar yer alıyor:
Rusların Kafkaslara İnmesi ve Kartvellerin (Hıristiyan Gürcülerin) Katkısı
Ruslar'ın Kafkasya'ya olan ilgisi, X. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştı. Fakat, yukarda da belirtildiği gibi, ard arda gelen Türk ve Moğol akınları sonucu, Kafkasya ile Rusya arasındaki sahaların kapatılması, Rusya' nın bölgeye olabilecek muhtemel akınlarını imkansızlaştırmıştı. XVI. yüzyılın ortalarından itibaren Rusya, bölgedeki hanlıklararası geçimsizliklerden yararlanarak Kafkasya'nın kuzey kapılarını kendisine açmaya başlamıştır.
1550 yılında, ilk Rus Çarı olan IV. İvan (Müthiş İvan), Kazan Hanlığı üzerine seferlere başlayarak, iki yıl sonra Kazan'ı işgal etti. İşgalden sonra, eşine ender rastlanacak vahşetler ve katliamlarla hanlık toprakları yağmalandı. Kazanlıların, Rusları topraklarından atma çabaları bir sonuç vermediği gibi, 1556'da da, Astrahan Hanlığı tamamen Rusya'nın kontrolüne girdi. Kırım ve İstanbul'un Kazan ve Astrahan Hanlıkları'na yardımda geç kalmaları, Rusya yayılmacılığını hızlandırmış ve Moskova'nın önünde geniş ufuklar açmıştı. Böylece, İdil ağzına yerleşen Ruslar, zengin Kafkasya Ülkelerine tamamen yaklaşmış oluyorlardı.
Bununla birlikte, Rusya'nın Kafkasya'yı tamamen işgal etme politikasının önünde önemli engeller vardı. Bunlardan en önemlisi, Kafkasya halkının büyük bir bölümünün Müslüman olmalarıydı. Bu sebepledir ki, Rusya, Kafkasya'ya girebilmek için, buradaki Hıristiyan Gürcülerden (Kartvellerden) yararlanma yolunu seçmiştir. Gürcüler (Kartveller) de, Rusya'ya karşı sempati duymakta tereddüt etmemişlerdir. Nitekim, 1587'de Kakheti Gürcü (Kartvel) Prensi Alexandr, Rusya'yla yaptığı gizli bir anlaşmayla, Moskova himayesine girdiği gibi, 1783'te de, Gürcü (Kartvel) Kralı II. Heraklius aynı yolda başka bir anlaşma yapmıştır. Böylece Hıristiyan Gürcüler (Kartveller), Rusya'nın Kafkasya'ya girebilmesi için elinde bulundurduğu bir anahtar durumundaydı. 1774'te imzalanan, "Küçük Kaynarca Anlaşması" ile de Gürcistan üzerindeki Osmanlı egemenliği tamamen sona ermiş ve Kuban nehri Rusya'yla sınır kabul edilmiştir.
Osmanlıyla Birlikte Hareket Eden Müslüman Kafkas Halkları ve Özellikle Acarlar
Yenilgiyle sonuçlanan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında, dikkati çeken bir başka husus da, savaş esnasında, gerek Rusya sınırları içerisinde, gerekse Osmanlı topraklarında yaşayan Kafkas topluluklarının Osmanlılar lehine savaşa gösterdikleri ilgidir. Bu ilgi içindir ki, savaş sonunda, Rusya onları bu tutumlarından dolayı cezalandıracak ve göçe zorlayacaktır. (…)
Kafkasya'da yaşayan halkın sosyolojik yapısı, Anadolu ve Rumeli'de yaşayanlardan oldukça farklıdır. Bu bölge insanlarının, liderlerine son derece bağlı oldukları görülmektedir. Ayrıca, savaşlarda sürekli askere çağrıldıklarından, subaylara bağlılık duyguları da gelişmiştir. Böylece, bir kişinin yönetimi altında topluca olaylara katılmaları kolaylaşmıştır.
Kafkas toplumlarının, bu birlikle hareket etme yetenekleri sayesinde Rusya'ya karşı pek çok isyan çıkarttıkları ve onu bir hayli uğraştırdıkları bilinmektedir. Kırım Savaşı'ndan sonra İmam Şamil'in Dağıstan'daki ünlü direnişi, bu konuda kayda değer en önemli hadisedir.
Rusya'ya karşı devamlı olarak bir intikam ve nefret duygusuyla dolu bulunan bu insanlar, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında da benzer hareketlere girişmekten geri kalmamışlardır. Savaşta Osmanlı Devleti'ni desteklemek amacıyla, Kafkasya'nın çeşitli bölgelerinde ayaklanmalar çıkartmışlardır. Ayaklanan toplumlar arasında, Abhazlar, Çerkezler, Acarlar, Çeçenler ve Dağıstanlılar görülmektedir. Ayrıca, bunlara ilave olarak henüz Rusya'nın eline geçmemiş bölgelere daha önce göç edenlerle, Karapapaklar ve bazı Kürt Aşiretleri de gönüllü olarak Osmanlı ordu birlikleriyle hareket etmişlerdir.
Rusya, savaşta Osmanlı Devleti'ni destekleme ihtimali bulunan Çerkeslerin bir kısmını daha önce Anadolu'ya göç ettirmiş, bir kısmını da kendi ülkesi içerisinde dağıtmıştı. Fakat, Abhazya'da özellikle Sohum civarındaki Abhazları pek hesaba katmamıştı. Osmanlı Devleti bundan yararlanarak, daha önce Çerkeslerle birlikte Anadolu'ya göç etmiş Abhazlardan 3.000 kişilik bir kuvveti Trabzon'da toplamış ve bunları gemilere bindirerek Türk birlikleri refakatinda 12 Mayıs 1877'de Gudauti'de karaya çıkarmıştı. Amaç buradaki Abhazların da Türkiye'den gidenlerle birlikte Ruslara karşı ayaklandırılması ve bir şaşırtma hareketinin gerçekleştirilmesiydi. Nitekim, bu gemilerle birlikte 30.000 snyder tüfeği de götürülmüştü. Abhazlar Ruslara karşı ayaklanmakta tereddüt etmemişler ve derhal o bölgelerde mahalli milis kuvvetleri teşkil etmişlerdi. Bu kuvvetlerle birlikte Rus askerlerini zor durumda bıraktıkları gibi, Sohum'daki dükkanları, villaları ve hristiyan köylerini yağmalamışlardı.
Haziran ayının ortalarında ise, Abhaz milisler gerekli destekten yoksun olmalarına rağmen Ruslara karşı sadece çakmaklı tüfeklerle göğüs göğüse çarpışarak, Pokveshi ve Ochemchiri'de Türk kuvvetlerinin karaya çıkmasına kadar Rusları oyalamayı başarmışlardır. Ayrıca, 10 Ağustos 1877' de stratejik bir yer olan Marukh geçidinin kuzeyindeki terk edilmiş bir Rus taş kalesini Çerkeslerle beraber tutarak, Türk ordu birliklerine küçümsenemeyecek faydalar sağlamışlardı. Fakat, Rus kuvvetleri Samurzakan'daki Abhazlara ve Tkvarcheli, Gubp ve Eshketi köylerine saldırarak ayaklanmayı bastırmışlar ve Abhaz halkını itaate mecbur etmişlerdi.
Kafkasya'da savaş sırasında Ruslara karşı ayaklanan bir başka toplum da Acarlardır. Batum'un kuzeyindeki dağlık Guria ve Mingrelia bölgelerinde yaşayan ve savaşçı bir toplum olan Acarlar, XVI. yüzyılın sonlarında Müslüman olarak, Balkanlardaki Boşnaklar gibi Halifeye bağlı kalmışlardır. Nisan 1877'de kendilerine dağıtılan Martin-Peabody piyade tüfekleriyle 3.000 kişilik bir milis kuvveti olarak Batum'un savunmasından sorumlu Hüseyin Paşa'ya katılmışlardı. Ayrıca, bu bölgeye savaşın ilk safhasında, Trabzon yöresinden 6.000 milis kuvvetinin gelmesiyle şehrin savunma imkanları daha da artırılmıştı. Acarlar, savaş sırasında bir hayli başarılar göstererek düzenli orduya yardımcı olmuşlardır. Osmanlı ordu birliklerinin henüz ortada bulunmadığı bir dönemde, General Oklobico kuvvetlerini 20 Mayıs l877'de durdurabilmişlerdi. Ayrıca, savaşın sonlarına doğru Rus kuvvetleri Artvin'e doğru ilerlerken, Acarlar ve Lazlar onlara attıkları her adımı pahalıya mal etmişlerdi.
Kafkasya'nın Batum yöresi halkının, Savaşta Osmanlı Devleti'ne olan desteğinin ne kadar büyük olduğunu göstermesi bakımından, Temmuz ayı başlarında Batum Komutanı Derviş Paşa ile Harbiye Nezareti arasındaki yazışmalar açık fikir verebilmektedir. Harbiye Nezareti, Batum yöresindeki toplam Rus kuvvetlerinin 20.000 civarında olduğunu, buna karşılık Türk ordu birliklerinin 40.000 kişiyi geçtiğini belirterek, Derviş Paşa'ya, " Neden saldırıya geçmiyorsun?" diye sorunca, Komutan, eldeki kuvvetlerin yarıdan fazlasının gönüllülerden olduğunu belirtmişti. Harbiye Nezareti'nin ayrıca, harekât sırasında ulaşım işinin yerli halka yaptırılabileceğini ve hayvanlarından yararlanılabileceğini telkin etmesi de, Acarlar ve diğer Müslüman toplumların Osmanlı Devleti'ne topyekün destek verdiğini göstermektedir.
Batum bölgesi halkının bu gönüllü desteği nedeniyledir ki, savaş sona erip de Osmanlı Orduları Batum'u boşaltırken, bunların Rusya'nın insafına terk edilmemesi için azami gayret sarfedilmiştir. Batum Kolordu Birlikleriyle beraber göçmenlerin eşya ve hayvanlarıyla birlikte Trabzon'a nakli için vapur istenmiş; fakat, İstanbul'dan gönderilecek vapurların gelmesi beklenmeden, Batum'da bulunan Muhbiri Sürûr ve Kayseri vapurlarından yararlanılarak nakliye işi gerçekleştirilmişti.
Osmanlı Devleti'nin savaşta en çok bel bağladığı topluluklar Çeçenler ve Dağıstanlılardı. Nitekim ileride de belirtileceği üzere, bunların savaşın etkisiyle hemen göç etmesini engellemek ve Ruslara karşı ayaklanmalarını sağlamak amacıyla, bölgeye bir heyet bile gönderilmişti. (…..)
Savaşta en çok yardımı görülenler arasında ise, Kars ili ile Rusya sınırı arasındaki Şüregül ve Zarşad kazaları halkından olan Karapapaklar'dı. Çok cesur ve savaşçı olan bu toplum, özellikle at üzerinde silâh kullanmakta pek şöhretli idi. Bunlardan Mihri Ali adlı birisi büyük kahramanlıklar göstermişti. Aynı kazalarda yerleşik bulunan Kaskanlı, Zeylanlı ve Cemadanlı gibi Kürt Aşiretleri de, reisleri Raşid Bey, Ahmet ve Maksût Ağa'lar liderliğinde gönüllüler başında yer almışlardı. (….)
Görüldüğü gibi, Kafkas toplumlarından Müslüman olanların hemen hepsinin, savaşta Osmanlı Devleti'ne az ya da çok yardımları olmuştu. Onların savaş sırasındaki bu tutumları, savaş sonrası imzalanan anlaşmalarla belirlenen Kafkasya'nın yeni statüsü sonucu, göç etmelerindeki en büyük sebeplerden birini oluşturacaktır.
Alıntılar, Yard. Doç. Dr. Süleyman Erkan’ın “Kırım ve Kafkasya Göçleri (1878-1908), KTÜ Kafkasya ve Orta Asya Ülkeleri Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayını, Trabzon 1996” çalışmasından yapılmıştır.
--------------------
Ali Arslan