Ana sayfa

Kültür&Edebiyat

Düşünce&Yorum

Haber&Kritik

Linkler

Sizden Gelenler

Ziyaretçi Defteri

Müzik

Forum

Dosyalar

Video

Üyeler

English qarTuli

İletişim
Bugün : 6 Mayıs 2024   
 
 
Forumdaki Son cevaplar : Anayasalara Göre Türk Kavramı..(admin) Gürcü Kavramı..(-) Tarihi ve Sosyolojik Olarak Türk Kavramı..(-) Lozan Andlaşmasına Göre Azınlık ve Türk ..(admin) Yeni Osmanlıcılık ve Acaristan..(-) Cami-Kilise Onarım Anlaşması ve Kartvel ..(-) Sarı Gelin, Gürcü Kralının Kızı..(-) Artvinin Rus, İngiliz ve Kartvel İşgalin..(artvinli) E Harfi..(-) D Harfi..(-)
Giris Yapınız veya Hala üye değil misiniz ?
Kullanıcı Adı : Şifre : Hatırla :

      [ GAMARCOBA.COMForum ] [ 93 Harbi ve Göç ] [ 93 Harbinde Ruslar-Kartveller ve Osmanlılar-Acarlar ]           
aliarslan
[Yönetici]



MSN : Yazmamiş
Yaş : 48
Mesaj sayısı : 70
Giriş sayısı : 276

Ülkemizdeki gürcü kökenli Türkler bakımından 93 Harbi olarak anılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ayrı bir önem taşıyor. Zira birçok insan bu savaş sonucunda asıl yurtlarını terk ederek, Anadolu’nun değişik şehirlerine göç etmiştir. Ancak bu önemli konuda, özellikle göç edenlerin bakışıyla, göçün sebepleri, göç yolları hakkında yeterli bir bilgi bulunmuyor. Elbette bu boşlukta, kendi bakış açılarından, Kartvelist yaklaşımla, adeta sanki göçün Osmanlı zoruyla yapıldığı gibi akla mantığa aykırı yorumlara kadar uzanan propagandaları içeren yazılar dolaşıyor. Kartvellerin Ruslarla olan işbirliği, onların Kafkaslara inmesinde sağladıkları kolaylık görülmediği gibi, daha önemli gerçekler olan Acarların ve diğer Müslüman Kafkas halklarının Osmanlıyla birlikte, kahramanca mücadelesi, bu savaşın bir anlamda Müslüman (Osmanlı, tabiyetindeki Müslüman Kafkasyalılar)- Hıristiyan (Ruslar ve onlara kucak açan Kartveller) savaşı olduğu gerçeği, Rusların Ortodoks-Hıristiyanlık çatısı altındaki Panslavizm (Slav halklarının, Ortodoksluk çatısı altında birlikteliği) politikaları gözden kaçı(rılı)yor.

[Küçük bir karşılaştırma: Konuyla doğrudan ilgili olmasa da Kartvellerin, halen, Kafkas halklarının çoğunluğunun (özellikle göç edenlerin) aleyhine olan Ruslarla işbirliğinin cezasını çektiği (ancak bu sefer de bundan kurtulmak için ABD ye kucak açtığı) akla geliyor. Rusların, Slavlık ve Ortodoksluk eksenli Panslavizm politikasıyla Kartların, Ortodoksluk bazlı Kartvellik politikasının (Pankartvelizm?) benzerliği de doğrusu dikkat çekici]. 

Aşağıda konuyla ilgili önemli bir çalışmadan, başlık ve vurgular eklenerek yapılan bazı alıntılar yer alıyor:

Rusların Kafkaslara İnmesi ve Kartvellerin (Hıristiyan Gürcülerin) Katkısı

Ruslar'ın Kafkasya'ya olan ilgisi, X. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştı. Fakat, yukarda da belirtildiği gibi, ard arda gelen Türk ve Moğol akınları sonucu, Kafkasya ile Rusya arasındaki sahaların kapatılması, Rusya' nın bölgeye olabilecek muhtemel akınlarını imkansızlaştırmıştı. XVI. yüzyılın ortalarından itibaren Rusya, bölgedeki hanlıklararası geçimsizliklerden yararlanarak Kafkasya'nın kuzey kapılarını kendisine açmaya başlamıştır.

1550 yılında, ilk Rus Çarı olan IV. İvan (Müthiş İvan), Kazan Hanlığı üzerine seferlere başlayarak, iki yıl sonra Kazan'ı işgal etti. İşgalden sonra, eşine ender rastlanacak vahşetler ve katliamlarla hanlık toprakları yağmalandı. Kazanlıların, Rusları topraklarından atma çabaları bir sonuç vermediği gibi, 1556'da da, Astrahan Hanlığı tamamen Rusya'nın kontrolüne girdi. Kırım ve İstanbul'un Kazan ve Astrahan Hanlıkları'na yardımda geç kalmaları, Rusya yayılmacılığını hızlandırmış ve Moskova'nın önünde geniş ufuklar açmıştı. Böylece, İdil ağzına yerleşen Ruslar, zengin Kafkasya Ülkelerine tamamen yaklaşmış oluyorlardı.

Bununla birlikte, Rusya'nın Kafkasya'yı tamamen işgal etme politikasının önünde önemli engeller vardı. Bunlardan en önemlisi, Kafkasya halkının büyük bir bölümünün Müslüman olmalarıydı. Bu sebepledir ki, Rusya, Kafkasya'ya girebilmek için, buradaki Hıristiyan Gürcülerden (Kartvellerden) yararlanma yolunu seçmiştir. Gürcüler (Kartveller) de, Rusya'ya karşı sempati duymakta tereddüt etmemişlerdir. Nitekim, 1587'de Kakheti Gürcü (Kartvel) Prensi Alexandr, Rusya'yla yaptığı gizli bir anlaşmayla, Moskova himayesine girdiği gibi, 1783'te de, Gürcü (Kartvel) Kralı II. Heraklius aynı yolda başka bir anlaşma yapmıştır. Böylece Hıristiyan Gürcüler (Kartveller), Rusya'nın Kafkasya'ya girebilmesi için elinde bulundurduğu bir anahtar durumundaydı. 1774'te imzalanan, "Küçük Kaynarca Anlaşması" ile de Gürcistan üzerindeki Osmanlı egemenliği tamamen sona ermiş ve Kuban nehri Rusya'yla sınır kabul edilmiştir.

Osmanlıyla Birlikte Hareket Eden Müslüman Kafkas Halkları ve Özellikle Acarlar

Yenilgiyle sonuçlanan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında, dikkati çeken bir başka husus da, savaş esnasında, gerek Rusya sınırları içerisinde, gerekse Osmanlı topraklarında yaşayan Kafkas topluluklarının Osmanlılar lehine savaşa gösterdikleri ilgidir. Bu ilgi içindir ki, savaş sonunda, Rusya onları bu tutumlarından dolayı cezalandıracak ve göçe zorlayacaktır. (…)

Kafkasya'da yaşayan halkın sosyolojik yapısı, Anadolu ve Rumeli'de yaşayanlardan oldukça farklıdır. Bu bölge insanlarının, liderlerine son derece bağlı oldukları görülmektedir. Ayrıca, savaşlarda sürekli askere çağrıldıklarından, subaylara bağlılık duyguları da gelişmiştir. Böylece, bir kişinin yönetimi altında topluca olaylara katılmaları kolaylaşmıştır.

Kafkas toplumlarının, bu birlikle hareket etme yetenekleri sayesinde Rusya'ya karşı pek çok isyan çıkarttıkları ve onu bir hayli uğraştırdıkları bilinmektedir. Kırım Savaşı'ndan sonra İmam Şamil'in Dağıstan'daki ünlü direnişi, bu konuda kayda değer en önemli hadisedir.

Rusya'ya karşı devamlı olarak bir intikam ve nefret duygusuyla dolu bulunan bu insanlar, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında da benzer hareketlere girişmekten geri kalmamışlardır. Savaşta Osmanlı Devleti'ni desteklemek amacıyla, Kafkasya'nın çeşitli bölgelerinde ayaklanmalar çıkartmışlardır. Ayaklanan toplumlar arasında, Abhazlar, Çerkezler, Acarlar, Çeçenler ve Dağıstanlılar görülmektedir. Ayrıca, bunlara ilave olarak henüz Rusya'nın eline geçmemiş bölgelere daha önce göç edenlerle, Karapapaklar ve bazı Kürt Aşiretleri de gönüllü olarak Osmanlı ordu birlikleriyle hareket etmişlerdir.

Rusya, savaşta Osmanlı Devleti'ni destekleme ihtimali bulunan Çerkeslerin bir kısmını daha önce Anadolu'ya göç ettirmiş, bir kısmını da kendi ülkesi içerisinde dağıtmıştı. Fakat, Abhazya'da özellikle Sohum civarındaki Abhazları pek hesaba katmamıştı. Osmanlı Devleti bundan yararlanarak, daha önce Çerkeslerle birlikte Anadolu'ya göç etmiş Abhazlardan 3.000 kişilik bir kuvveti Trabzon'da toplamış ve bunları gemilere bindirerek Türk birlikleri refakatinda 12 Mayıs 1877'de Gudauti'de karaya çıkarmıştı. Amaç buradaki Abhazların da Türkiye'den gidenlerle birlikte Ruslara karşı ayaklandırılması ve bir şaşırtma hareketinin gerçekleştirilmesiydi. Nitekim, bu gemilerle birlikte 30.000 snyder tüfeği de götürülmüştü. Abhazlar Ruslara karşı ayaklanmakta tereddüt etmemişler ve derhal o bölgelerde mahalli milis kuvvetleri teşkil etmişlerdi. Bu kuvvetlerle birlikte Rus askerlerini zor durumda bıraktıkları gibi, Sohum'daki dükkanları, villaları ve hristiyan köylerini yağmalamışlardı.

Haziran ayının ortalarında ise, Abhaz milisler gerekli destekten yoksun olmalarına rağmen Ruslara karşı sadece çakmaklı tüfeklerle göğüs göğüse çarpışarak, Pokveshi ve Ochemchiri'de Türk kuvvetlerinin karaya çıkmasına kadar Rusları oyalamayı başarmışlardır. Ayrıca, 10 Ağustos 1877' de stratejik bir yer olan Marukh geçidinin kuzeyindeki terk edilmiş bir Rus taş kalesini Çerkeslerle beraber tutarak, Türk ordu birliklerine küçümsenemeyecek faydalar sağlamışlardı. Fakat, Rus kuvvetleri Samurzakan'daki Abhazlara ve Tkvarcheli, Gubp ve Eshketi köylerine saldırarak ayaklanmayı bastırmışlar ve Abhaz halkını itaate mecbur etmişlerdi.

Kafkasya'da savaş sırasında Ruslara karşı ayaklanan bir başka toplum da Acarlardır. Batum'un kuzeyindeki dağlık Guria ve Mingrelia bölgelerinde yaşayan ve savaşçı bir toplum olan Acarlar, XVI. yüzyılın sonlarında Müslüman olarak, Balkanlardaki Boşnaklar gibi Halifeye bağlı kalmışlardır. Nisan 1877'de kendilerine dağıtılan Martin-Peabody piyade tüfekleriyle 3.000 kişilik bir milis kuvveti olarak Batum'un savunmasından sorumlu Hüseyin Paşa'ya katılmışlardı. Ayrıca, bu bölgeye savaşın ilk safhasında, Trabzon yöresinden 6.000 milis kuvvetinin gelmesiyle şehrin savunma imkanları daha da artırılmıştı. Acarlar, savaş sırasında bir hayli başarılar göstererek düzenli orduya yardımcı olmuşlardır. Osmanlı ordu birliklerinin henüz ortada bulunmadığı bir dönemde, General Oklobico kuvvetlerini 20 Mayıs l877'de durdurabilmişlerdi. Ayrıca, savaşın sonlarına doğru Rus kuvvetleri Artvin'e doğru ilerlerken, Acarlar ve Lazlar onlara attıkları her adımı pahalıya mal etmişlerdi.

Kafkasya'nın Batum yöresi halkının, Savaşta Osmanlı Devleti'ne olan desteğinin ne kadar büyük olduğunu göstermesi bakımından, Temmuz ayı başlarında Batum Komutanı Derviş Paşa ile Harbiye Nezareti arasındaki yazışmalar açık fikir verebilmektedir. Harbiye Nezareti, Batum yöresindeki toplam Rus kuvvetlerinin 20.000 civarında olduğunu, buna karşılık Türk ordu birliklerinin 40.000 kişiyi geçtiğini belirterek, Derviş Paşa'ya, " Neden saldırıya geçmiyorsun?" diye sorunca, Komutan, eldeki kuvvetlerin yarıdan fazlasının gönüllülerden olduğunu belirtmişti. Harbiye Nezareti'nin ayrıca, harekât sırasında ulaşım işinin yerli halka yaptırılabileceğini ve hayvanlarından yararlanılabileceğini telkin etmesi de, Acarlar ve diğer Müslüman toplumların Osmanlı Devleti'ne topyekün destek verdiğini göstermektedir.

Batum bölgesi halkının bu gönüllü desteği nedeniyledir ki, savaş sona erip de Osmanlı Orduları Batum'u boşaltırken, bunların Rusya'nın insafına terk edilmemesi için azami gayret sarfedilmiştir. Batum Kolordu Birlikleriyle beraber göçmenlerin eşya ve hayvanlarıyla birlikte Trabzon'a nakli için vapur istenmiş; fakat, İstanbul'dan gönderilecek vapurların gelmesi beklenmeden, Batum'da bulunan Muhbiri Sürûr ve Kayseri vapurlarından yararlanılarak nakliye işi gerçekleştirilmişti.

Osmanlı Devleti'nin savaşta en çok bel bağladığı topluluklar Çeçenler ve Dağıstanlılardı. Nitekim ileride de belirtileceği üzere, bunların savaşın etkisiyle hemen göç etmesini engellemek ve Ruslara karşı ayaklanmalarını sağlamak amacıyla, bölgeye bir heyet bile gönderilmişti.  (…..)

Savaşta en çok yardımı görülenler arasında ise, Kars ili ile Rusya sınırı arasındaki Şüregül ve Zarşad kazaları halkından olan Karapapaklar'dı. Çok cesur ve savaşçı olan bu toplum, özellikle at üzerinde silâh kullanmakta pek şöhretli idi. Bunlardan Mihri Ali adlı birisi büyük kahramanlıklar göstermişti. Aynı kazalarda yerleşik bulunan Kaskanlı, Zeylanlı ve Cemadanlı gibi Kürt Aşiretleri de, reisleri Raşid Bey, Ahmet ve Maksût Ağa'lar liderliğinde gönüllüler başında yer almışlardı. (….)

Görüldüğü gibi, Kafkas toplumlarından Müslüman olanların hemen hepsinin, savaşta Osmanlı Devleti'ne az ya da çok yardımları olmuştu. Onların savaş sırasındaki bu tutumları, savaş sonrası imzalanan anlaşmalarla belirlenen Kafkasya'nın yeni statüsü sonucu, göç etmelerindeki en büyük sebeplerden birini oluşturacaktır.

Alıntılar, Yard. Doç. Dr. Süleyman Erkan’ın “Kırım ve Kafkasya Göçleri (1878-1908), KTÜ Kafkasya ve Orta Asya Ülkeleri Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayını, Trabzon 1996” çalışmasından yapılmıştır.


--------------------
Ali Arslan
23.08.2006 4:16:54 PM
   
q

dedebeg
[Yeni Üye]



MSN : Yazmamiş
Yaş : 42
Mesaj sayısı : 17
Giriş sayısı : 82

Sayın yetkili,

Bir takım mahfillerde Türkiye’ye aleyhtarlığı,yaygın bır hal almıştır.Türk’ün insanlığından şüphe duyan,alt katagoride “primat” sayan kanılar ne yazık ki yaygın ölçülerdedir.Sanki bizler insanın dayanacağı fizik ve kimya kurallarına tabi değiliz ve farklı biyolojik kurallara sahibiz.

Herhangi insanlık,haysiyet,kadirsinaslık duygularından uzak,ağır suçlamalarla,klasik “Türk düşmanlığını” şahsen önlemekten ümidimi kesmiş bulunuyorum.Mesela,”Batum Muhacirlerinin” karşılanmasında veya yerleştirilmesinde,fakir Anadolu insanın ,sofrasına eklenen bir kaç kaşıktan kaçmadığı görülmektedir.Bu insanlara teşekkür yerine, birileri, 125 yıl önceki insanlık dramını tersine yorumlayıp,Türkü suçlamaktadır.

 Şimdi Türkiye ne yapmalıydı?Moskof ve Kartvel kilisesinin zulmünden  kaçan insanları,Türkiye almayıp denize mi dökmeliydi?Düşman muamelesi mi yapmalıydı?

 Kartvel propagandacılarının tarihi geri çevirip,”muhacirleri “ Acara’da “ muhafaza edip,onları tekrar Kartvel aslına döndürmek istemektedirler. fakat,Kartvel devleti ve Ruslar Türk saydıkları bu insanlardan o zaman alelacele kurtulmak istemişlerdi.Milyonlarca  akan,İmparatorluk bakiyesi muhacirlere Osmanlılar ve Türkiye zor zamanlarında hayır diyemezlerdi.Müslüman Batumluların en büyük düşmanı,o zamanda bugün olduğu gibi Kartvel kilisesidir.

Bu propagandacıların iddiasına göre,Kartvel intikamını Türk veya Türkü hatırlatan İslam gibi herhangi değeri tamamen Kartvel ulusundan kazımadıkça,  onlara rahat huzur yoktur.

 Halbuki,Tiflis  Müslüman olarak daha uzun yaşamıştır.Bütün tarihi ortak geçmişi bir anda silmek isteyen bu şahıslar,temiz,etnik olarak ayıklanmış Kartvelistan istemektedirler. Tarihin böyle operasyonları hep hüsrana uğrattığını,Hitler ve Musolini hatta Gamsahurdiya gibi şahısların akıbetinden öğrenebiliriz.

 Bunların öncü gördüğü kişi kendini utanmadan Artvinli olarak tanıtmaktadır, hangi köyden olduğu belli değil tabii.Yalancıların bu yalanının nedeni de gene politik,küçük kafaların büyük planına göre Artvin de bunların tarihi topraklarına ait.Yetmiyor,Trabzon’a kadar hayaller ulaşıyor.Ufak  bir problem var bu bölgede Kartvel yok,cevap bu akıllılara göre,televizyon,Türk devleti kartvel dilinde TV yayını yapacak,biz Artvin’lilerde “vay be bizde kartvelmişiz diye”  bunlara tabi olacağız.Bunların cüretinin “cehaletlerinden" geldiğini  herkes söyleyebilir.Yetmez,bu insanların “ruhları”da kötü,terbiyeleri az.

 Küçük boyutlu “civciv” faşistliğine örnek olarak, biz bu propagandacıları örnek göstemeyi düşünüyoruz. 


--------------------
..
17.04.2007 3:08:36 PM
   
qT
X

aliarslan
[Yönetici]



MSN : Yazmamiş
Yaş : 48
Mesaj sayısı : 70
Giriş sayısı : 276

Sayın dedebeg, ifade ettiğiniz duygu ve düşünceleri, yer yer kızgınlıklarınızı anlıyoruz, büyük ölçüde paylaşıyoruz. Ancak bazı ifadelerinizin anlatmak istediğiniz maksadı aşan yönleri, yönetici sorumluluğu çerçevesinde düzeltilmek/çıkarılmak durumunda kalınmıştır, anlayışla karşılamanızı bekliyoruz. 

Yazdıklarınıza gelince, dediğiniz gibi birtakım ortamlarda bazen öyle hezeyanlar yazılıp çizilmektedir ki insan aklına, mantığına, vicdanına ziyan görünümler ortaya çıkmaktadır. Bu tür hezeyanlara aklı başında, zeki, meselenin arka planını görebilen insanlarımız teveccüh göstermediğinden, çok da önemsenecek, ciddiye alınacak bir durum yoktur.

Forum sayfamızın Kartvelist propagandaya ilişkin bölümünde de belirttiğimiz gibi, propagandanın en çok kullandığı sinsiliklerden biri de Müslümanlık, Osmanlı, Türkiye, Türklük düşmanlığıdır. Zira propaganın yöneldiği insanlarımız açısından bu değerler son derece önemlidir ve bu insanlarımıza propaganda yoluyla (Acaristandakilere zorbalıkla) giydirilmek istenen Kartvel kimliğinin önündeki en önemli engellerdir. Bunun için olmadık tarihsel yalanlar uydurulmakta, iftiralar atılmakta, söz konusu değerler yıpratılmak istenmektedir. İnsanlarımız artık bunun farkına varmış, takkeyi, takiyyeyi kaldırmış, kafadaki kilise-partik temelli Kartvelist keli görmüştür, görmektedir.

Ülkemizdeki yerel Gürcü (Acar) kültürüne sahip Müslüman Türk vatandaşlarınının, Artvin ve çevresindeki yerleşik olanlar hariç, büyük bir kısmı Batum ve çevresinden Osmanlı (ve Müslüman Kafkas halkları, bu arada Acarlar) ile Ruslar (ve Hıristiyan Kart/Kartveller) arasındaki savaşlar sonucu göç edenlerden oluşmaktadır. Savaş kaybedilince Osmanlı, Batum ve çevresi topraklarını, Rus-Kartvellere terk etmek zorunda kalmış, bunların mevcut ve olası zulmünden kaçınmak için orada yaşayanların büyük bir bölümü Anadolunun iç taraflarına göç etmiştir. Kartvelist propaganda, bu açık tarihi gerçeği de dediğiniz gibi tersine çevirmekte, bir defa tüm suçu Ruslara atmakta (sanki Kartveller hiç piyasada yokmuş gibi), ikinci büyük yalan olarak ise Osmanlının göçe zorladığını iddia etmekte, düşman olarak savaşılan Kartvellerin, muhacir Acarların kalmaları için dil döktüğünden dem vurmaktadır. Amaç bellidir; giydirilmek istenen Kartvel kimliğinin önündeki bu tarihsel gerçek, muhacirlik, yerinden yurdundan etme dolayısıyla mevcut olan önemli bir engeli, akla ziyan bir yalanla yumuşatmak, mümkünse tersine çevirmektir. Bunun için sipariş usulü sözde tarihi yazılar piyasaya sürülmekte, bilgi eksikliği içindeki yeni nesillerin aklı karıştırılmaktadır.

Bu konudaki tespitleriniz genel olarak doğru olmakla birlikte, göç eden Acarlar ile Türkiyeyi (doğrusu Osmanlıyı) ayrı göstermek, Acaristan muhacirlerini, başka bir ülkeye sığınmış mülteci (=sığınmacı) gibi sunmak da tarihsel gerçekler bakımından doğru değildir. Çünkü göç tarihi itibariyle, göç edilen topraklar (Batum ve çevresi=Acaristan) Osmanlı yurdunun bir parçasıydı ve göç eden Müslüman halk da Osmanlı halkıydı. Yani muhacir Acarlar, farklı bir ülkeye göç etmediler, sadece aynı ülkeye ait toprakların bir yerinden başka bir yere geldiler, gelmek zorunda kaldılar. Evet koparıldıkları yerler doğup büyüdükleri yerlerdi, fakat sonuçta orası da Osmanlıydı. Dolayısıyla Osmanlının, savaş sonucu kaybettiği kendi topraklarından göç etmek zorunda kalan, savaşta ordusunda yer alan kendi halkına hayır demesi söz konusu bile değildi. Çünkü burada bir bütün olarak ortak bir kaderin paylaşılması söz konusudur.

Genel olarak ortodoks kiliselerinin ulusal, ulusçu, hatta kimi örneklerde (örneğin Bosna) olduğu gibi ırkçı bir temele sahip oldukları bir gerçektir. Kartvel kilisesi de bundan farklı değildir. Kart kabilesinden yola çıkarak, Hıristiyanlık temelli, Kartvelist propagandanın merkezi, yer yer ırkçı yaklaşımı bellidir. Acaristandaki Müslüman Acarlara uygulanan baskılar, misyonerlik faaliyeti kapsamındaki asimilasyon, özerklik altındaki Müslüman Acar kimliğini yok etme çabaları ortadadır. Daha önemlisi aynı anlayışın uzantısı olarak ülkemizdeki propaganda faaliyeti de bilinmektedir. Doğu Karadeniz ve Kuzey Doğu Anadoludaki yerli ve Kartvellikle kabilesel olarak doğrudan bir ilgisi bulunmayan halkın Hıristiyan geçmişini, Kartvel kimliği lehinde kullanma çabaları, tarihi yerler, kiliseler hayalleri, altan alta; "turistik yerleri koruyalım, turistik değerler, tarihi şarkılar, korolar, maryobalar, festivaller vs." kisveleri altında piyasaya sürülmektedir. Sözde anadilde yayın talebi de bedavadan, ülke televizyonu eliyle propaganda imkanını sağlama, Kart dilinin/lehçesinin yaygınlaştırılması, asıl lehçenin yok edilmesi hedefine hizmetten başka birşey değildir. Birçok insanımız da meselenin arka planını bilmediğinden, tamamen iyi niyetle bu tip girişimlere alet olmaktadır. Türkiyede konuşulan yerel dil, daha doğrusu lehçe bellidir (Acar dili/Açh'aruli/Acarca). Yapılan talebin kastettiği, amaçladığı dil/lehçe de ortadadır. Böyle bir talebin de ülkemizde konuşulan yerel dil/lehçeyle, yayın bakımından öngörülen amaç bağlamında bir ilgisi yoktur.     

Sonuç olarak ortaya konan hezeyanların, cehaletten mi yoksa bilmediğimiz başka sıfatlardan, ilişkilerden mi kaynaklandığını kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Aslını, neslini, yaşadığı ülkeyi, asgari vatandaşlık bağlılığını/sadakatini unutanların, yaşadıkları kimlik bunalımlarından bir an öne çıkmalarını, böylece ruhsal sağlıklarına tekrar kavuşmalarını diliyoruz.


--------------------
Ali Arslan
17.04.2007 4:42:04 PM
   
qT
X

cetin_4
[Yeni Üye]



MSN : chetinn@hotmail.com
Yaş : 69
Mesaj sayısı : 3
Giriş sayısı : 107
madloba dzmav
--------------------
daJinebuli
20.04.2007 9:47:44 AM
   
qT
X

[1]
     

Foruma Açılan son 5 konu
Açan
Forum istatistikleri
Gürcü Kavramı..
Tarihi ve Sosyolojik Olarak Türk Kavramı..
Lozan Andlaşmasına Göre Azınlık ve Türk ..
Anayasalara Göre Türk Kavramı..
Yeni Osmanlıcılık ve Acaristan..
admin
admin
admin
admin
artvinli
Forumdaki 7 Kategoride 19 Forum var , Bu forumlara açılan 63 Konuya 111 Cevap yazıldı..
Kimler Bağlı :  Bağlı üye yok..
İyiki Doğdun : ahmet61 , veteriner16 , mikelet ,Nice yıllara..

2004 © Copyright GAMARCOBA.COM
< Teşekkür WeBCaKaLi.AspSitem 1.8 >