Elviyeyi Selase* gerçeği, ülkemizdeki Müslüman Gürcü (Acar) kökenli nüfus ile Acaristan’da dini, kültürel ve arazi özerkliği uluslararası antlaşmalarla ülkemizin garantörlüğünde olan Müslüman Acarların, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna olan katkılarını, dolayısıyla ülkeyle olan bağlarını ispatlayan önemli tarihi unsurlardan sadece biridir. Bu tarihi gerçek, ülkemizdeki Müslüman Gürcü (Acar) kökenlileri diaspora (=kopuntu) adı altında ayırmaya/bölmeye çalışanlara önemli bir cevap olduğu gibi, Acaristan’daki akraba halkın özerkliğinin ve ülkemizin diasporası olduğunun da bir kanıtıdır.
Osmanlı Devleti, temelde Müslim-Gayri Müslim şeklindeki milliyet ayırımı çerçevesinde onlarca halkı bünyesinde barındırmaktaydı. Bunun ulus devlet şeklindeki bir devamı olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtuluş ve kuruluş mücadelesinde de birçok halk kesimi çeşitli yönlerden katkıda bulunmuştur. Bu konudaki ortak mücadele ve buna yapılan katkı ulus devletin parçası olma bakımından önemlidir. Bugün için bazı halk kesimleri adına çeşitli uç (=marjinal) söylemler üreten kesimler, mesnetsiz bir şekilde, salt nüfus yoğunluğuna dayanarak kurucu halk olmadan söz etmektedirler. Oysa burada önemli olan nüfus değil, yapılan katkı ve bunun niteliğidir.
Kurtuluş-kuruluş sürecinde özellikle doğu cephesinde milli mücadelenin alt yapısını oluşturan ve kurdukları yerel hükümetlerle Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna fikirsel anlamda da katkıda bulunan, Elviyeyi Selase olarak anılan ve devamlı aynı kadere maruz kalan Kars, Ardahan, Batum [Çürüksu (Kobulet) ve Artvin dahil] halkları ve bu bağlamda Acarlar dikkat çekicidir.
Tarihsel bilgilere göre; 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında Çarlık Rusyası’na bırakılan, 3 Mart 1918 Brest-Litovks Antlaşmasıyla yeniden Osmanlı’ya dönen, Birinci Dünya Savaşı sonunda 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesiyle Osmanlı’nın boşaltmak zorunda kaldığı bu üç bölgenin ileri gelenleri, 5 Kasım 1918’de Kars Milli İslam Şurası adıyla örgütlendiler. 14 Kasım’da yapılan kongrede Milli İslam Şûrası Merkez-i Umumisi (Milli İslam Şurası Genel Merkezi) adıyla bir hükümet oluşturuldu. Bu yerel hükümet, 17 Ocak 1919’da Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti Muvakkate-i Milliyesi (Güney Batı Kafkas Geçici Milli Hükümeti) adını aldı. Bu geçici hükümet ertesi gün, 18 maddeden oluşan anayasasını, ay-yıldızın yer aldığı bayrağını belirledi. Hükümet başkanlığına Cihangirzade İbrahim Bey getirildi. Bu arada oluşturulan meclis, 1 Mart 1919’da çalışmalarına başladı. Geçici hükümet, 25 Mart 1919’da da Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti Cumhuriyesi (Güney Batı Kafkas Cumhuriyet Hükümeti) adını aldı. Kars’ın dışında Artvin, Ardahan, Batum, Gümrü, Sarıkamış, Nahcivan ve Ordubat bu cumhuriyetin sınırları içinde sayılıyordu. Bölgede bulunan işgalci İngilizler, yerel hükümetin çalışmalarına bir süre göz yumdular. Ancak bölgede denetim kurma çabalarına engel oluşturması üzerine, 13 Nisan 1919’da Kars’ı işgal ederek hükümetin varlığına son verdiler. Söz konusu hükümetler, varlıkları süresince bölgedeki işgalci Kartvel (Hıristiyan Gürcü) ve Ermenilere karşı önemli mücadeleler göstermiştir.
Dikkat edilirse bütün bu gelişmeler, kurtuluş savaşının başlangıcı sayılan Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışından, 12 Ocak 1920’de son Osmanlı Meclis-i Mebusanının toplanmasından, 28 Ocak 1920’de Misakı Milli’nin kabul edilişinden ve 23 Nisan 1920’de TBMM.’nin açılışından ve 1921 Anayasasının 20 Ocak 1921’de kabul edilmesinden ve nihayet doğu sınırımızı kesinleştiren Moskova (16 Mart 1921) ve Kars (13 Ekim 1921) antlaşmalarından öncedir. Evliye-i Selase halkının gerek cephedeki mücadelesi gerekse oluşturduğu meclis, hükümet, kabul ettiği anayasa, ulusal mücadelenin öncüsü, hazırlayıcısı ve örneğidir. Özellikle 18 maddelik Anayasasının, birçok açıdan ilk niteliğini taşıdığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Anayasası olan ve 23 maddeden oluşan 1921 Anayasasına ve hükümet sistemine temel oluşturduğu kabul edilmektedir. “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu”, “Türk Devleti”, “Türk Milleti”, “Türkçe”, “Türkiye” kavramları ilk defa bir anayasada kullanılmıştır. Bütün bunlar, ülkenin kuruluşuna sağlanan fikirsel katkıyı açıkça ortaya koymaktadır.
Yukarıda özetlenen hususlar, evliye-i selase halkının, gösterdikleri mücadele ve yaptıkları fikirsel katkı itibariyle, önce Osmanlı Devletinin ve onun Müslüman Halkının, sonra ulus devlet Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Halkının ayrılmaz, sağlam birer parçaları olduğuna dair yakın tarihten günümüze uzanan kanıtlardır. Çok da uzak olmayan bu gerçekler karşısında, diaspora, tao-kalarcet, eski kiliseler diye başlayıp devam eden, kaynağı ve amacı belli söylemlerle halkımızı bölmeye, koparmaya, bir yerlere çekmeye çalışmak, hayal aleminde gezmekten, kendi kendini kandırmaktan farksızdır. Evliye-i Selase halkının ülkemizde kalan (Kars, Ardahan, Artvin) kısmının günümüzdeki temsilcilerinin bu konulara karşı duruşu ortadadır. Bunun gibi, evliye-i selasenin kopuntusu, diasporası olan, özerkliğe sahip Batum ve çevresi halkının da er ya da geç, tüm baskı ve zorlamalara rağmen, unutturulmaya ve saptırılmaya çalışılan tarihsel gerçeklerin farkına varacağına, gerçek kimliklerine layıkıyla sahip çıkacaklarına olan inancımız tamdır.
* Elviye-i Selase: Osmanlı döneminde Kars, Ardahan ve Batum Sancaklarına verilen ortak isimdir. Selase üç anlamında olup, elviye de livalar anlamındadır. Buna göre elviye-i selase üç liva demektir. Sancak olarak da anılan liva, Osmanlının idari yönetimdeki birimlerinden biri olup, Osmanlı taşra teşkilatı köy, nahiye, kaza, sancak (liva) ve eyalet (beylerbeyliği) şeklindeydi.