Gürcistan, 1991 yılında, aşırı milliyetçi lider Zviad Gamsakhurdia önderliğinde, eski Sovyetler Birliği’nden ayrılarak bağımsızlığını ilan ettiğinde, bu ülkede yaşayan ve nüfusun beşte birini oluşturan Müslümanlar için yeni bir dönem başlamıştı. Komünist sistem sonlanmış, ancak bu kez ülke, dini ve milli fanatiklerin yer aldığı bir kadronun eline geçmişti.
Gamsakhurdia’nın kanlı bir darbe ile 1992 Mart’ında devrilmesi ve bir süre sonra da suikast sonucu öldürülmesinden sonra yerine gelen Edward Şevardnadze, her konuda olduğu gibi, dini alanda da ılımlı bir politika benimsemişti. Ancak Şevardnadze’nin de, 02 Kasım 2003 tarihinde yapılan Parlamento seçimlerine hile karıştırıldığı iddiası ile muhalefetin başlattığı ve “kadife devrim” olarak adlandırılan hareket sonucunda iktidardan düşürülmesiyle, Mikhail Saaakasvili Devlet Başkanlığı’na geldi.
Yaptığı konuşmalarda Saaakasvili; Müslüman Türkiye’ye dost, Türklerle de akraba millet olduklarını her fırsatta dile getirdi. Ancak anılanın, iki yılı aşkın iktidar döneminde gerçekleştirdiği uygulamalar, bu görüşleri destekler nitelik göstermedi.
Öncelikle Saakasvili; Kars ile Ardahan’ın da dahil olduğu Trabzon’a kadar uzanan topraklarımızın, "Tao-Klarjeti Bölgesi" olarak adlandırılması ve “buraların aslında Gürcü toprakları olduğu” fikrini Gürcü vatandaşlarımıza benimsetmeye çalışan bir propagandada, Devlet Başkanı sıfatıyla ağır bir vebalin altına girdi. Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü korumak gayretlerine Türkiye’nin verdiği destek düşünüldüğünde, Türkiye’nin de aynı özenin gösterilmesini istemek hakkı olduğunu bilemedi ve belki de en kötüsü, yayılmacı Ermenistan ile aynı kefeye girdi.
Ayrıca Saakasvili, bu güne kadar rejim karşıtı hiçbir faaliyeti bulunmayan ve en büyük Gürcü diasporasını oluşturan vatandaşlarımıza yönelik aşırı milliyetçi faaliyetlere de göz yumdu.
Annesi Prof. Dr. G.Alasania’nın başkanlığını yaptığı; “Gürcistan ve Gürcistan dışında yaşayan Gürcülerin Kültür-Dayanışma Vakfı”nın, Gürcü diasporasını birleştirmek amaçlı girişimlerine sessiz kaldı. Hatta bizzat kendisi, Mayıs 2004 tarihinde gerçekleştirdiği Türkiye seyahatinde; Türkiye’de yaşayan Gürcü kökenlileri, Gürcistan vatandaşlığına başvurmaya davet etti. Bu kişilerle röportajlar yapıldı, eski Gürcü yerleşim birimleri ve kiliselerine ait fotoğrafların yer aldığı sergiler açıldı, ülkemizde özel Gürcü kolejleri açılmak istendi vs.
Saakasvili, kendi ülkesinde yaşayan Müslümanlara yönelik tutumu ile de artı puan kazanamadı.
Gürcistan’da yaşayan “ bir milyon Müslüman”ı da adeta yok sayarak, onlara hiçbir hizmet götürmedi. Bu insanların dini konularda hizmet verecek eğitim kurumlarının bulunmayışı, dini eğitimi olmayan imamların mescitlerde hizmet vermeye çalışması ile ilgilenmediği gibi, Batum ve Tiflis Merkez Camii’nde ezanların susturulmasını sağladı. Ama diğer taraftan, Türk asıllı halkın yaşadığı bölgelerde, çok sayıda kilise inşa edilmesinde bir sakınca görmedi. Hatta Tiflis’te, Kura Nehri’nin güneyinde yer alan ve “Türk mahallesi” olarak bilinen Ortacala mahallesindeki tarihi Türk kalesi Naringala’nın içine, bir kilise inşa ettirerek, halkın dini ve milli duygularını zedeledi.
Borchalo (Marneuli) Bölgesinde yaşayan Türklerin Sünni Müslüman olmasını fırsat bilerek, İran’ın yürüttüğü “Şiilik” propagandasını, soydaşlarımıza karşı koz olarak kullandı. Daha da ileri giderek, Tiflis'te, Şeytan Pazarı bölgesinde 15.000 Sünni Müslüman'a (Karapapak-Terekeme Türk'ü) hizmet veren Naringala Camii imamının yerine, Şii imam atayarak, halkın inanışları çerçevesinde ibadet etmesine engel oldu.
Saakasvili, Müslümanlardan hoşlanmadığını, “Hıristiyanlaştırma” politikaları ile de kanıtladı. Yıllardır bilinçli olarak yürütülen bu politikalar meyvesini verdi ve geçtiğimiz yıl sonbaharda Gürcistan’ın Acaristan Özerk Cumhuriyeti Macahel bölgesinde, 3 Müslüman köyünün halkı topluca Hıristiyanlık dinini kabul etmek zorunda kaldı.
Özetle söylemek gerekirse; Saakasvili’nin Türklere dost ve Müslüman inancına saygılı olduğunu kanıtlamasının zamanı gelmiştir. Çünkü kendisini iktidara taşıyan “6 milyonun bir milyonunu” bu insanlar oluşturmaktadır. Gürcü halkının da, kendisine olan güveninin azaldığı ve verdiği desteği artık çekmeye başladığı düşünülürse, başka şansı da yoktur zaten.
Ayrıca, Gürcistan'ın bağımsızlık ilanından bugüne kadar, Türkiye’nin sağladığı siyasi, ekonomik ve diğer yardımları ile Yönetimin toprak bütünlüğünü korumak gayretlerine katılımı düşünülecek olursa, Tiflis Yönetimi’nin politikalarını tekrar gözden geçirmesi kendi hayrınadır.
Kaynak:http://www.diplomatikgozlem.com/haber_oku.asp?id=2179