Gürcistan’ın bağımsızlığını ilan ettiği 1991 yılından bugüne kadar Türkiye, siyasi, ekonomik ve diğer yardımlar ile her zaman bu ülkenin yanında olmuş, ayrılıkçı hareketlere karşı verdiği mücadelede de, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü savunan bir politika izlemiştir. Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı ve Kars-Tiflis-Bakü Demiryolu Projeleri ile iki ülke ilişkileri daha da yakınlaşmış ve bölge ülkeleri açısından “örnek dostluk” olma potansiyeline sahip olmuştur.
Hal böyle iken, Gürcistan Yönetimi'nin, etnik milliyetçiliğe ve yayılmacı bir politikaya yönelerek, Türkiye ile daha da gelişmesi beklenen dostluğunu tehlikeye atması şaşırtıcı görülüyor. Dolayısıyla, Ermenistan’ın Türkiye’ye yönelik yayılmacı politikalarından aldığı yaralar misali, Gürcistan’ın da aynı tehlikeli yola sapmasıyla, günün birinde Ermenistan ile aynı akıbeti paylaşması pek de sürpriz olmayacağa benziyor.
Gerçi burada, Ermenistan gibi bir ülke ile Gürcistan’ı karşılaştırmak ya da benzerlik kurmak, Gürcü dostlarımız için onur kırıcı gelebilir, ama ne yazık ki yöneticilerin tutum ve beyanları neticesinde bu türden bir kıyaslama ister istemez kendiliğinden oluşuyor.
Hatırlanacağı üzere, Gürcistan Devlet Başkanı Mikhail Saakasvili, 2004 yılı Mayıs ayında gerçekleştirdiği Türkiye seyahatinde; Türkiye'de Gürcistan'da yaşayanların iki katı kadar Gürcü bulunduğunu belirtmiş ve ülkesinin kalkınmasında Türkiye’de yaşayan Gürcü kökenlilerden “umutlu” olduğunu ifade etmişti. Buradaki “umut”un; Gürcistan Vatandaşlığı hakkı da verilen Gürcü kökenli Türk vatandaşlarının Gürcistan’a göçünü sağlayarak, Türkiye ile bağlarını zayıflatmaya yönelik umut olduğunu zaman içinde gelişen olaylar göstermiştir.
Türkiye’deki Gürcü vatandaşlarımıza yönelik etnik milliyetçilik faaliyetlerine, Devlet başkanından, onun annesinden, dini liderinden, vakıflardan, medyadan, milletvekillerinden ve hatta sanatçılarından tutun, herkesin bulaşmış olduğu görülüyor.
Birkaç örnek vermek gerekirse…
Bu tarz faaliyetlerin bizzat başında olan ilginç kişi vardır; Prof. Dr. Giuli Alasania. “Gürcistan ve Gürcistan dışında yaşayan Gürcülerin Kültür-Dayanışma Vakfı” adlı bir oluşumun başındadır ve bir Türkolog’dur. Daha da Devlet Başkanı Saakasvili’nin annesidir. Bu şahıs kültürel, turistik ya da bilimsel çalışmalar maskesi ile sık sık Türkiye’ye gelmekte ve Türkiye’de Gürcü okullarının açılması gibi talepleri bulunmaktadır.
Öte yandan, Gürcistan Parlamenterlerinin de bir ayağı Doğu Karadeniz bölgemizdedir. Rize ve Artvin illerinde özel Gürcü kolejler açmak amacıyla geziler düzenlenmekte, bu amaçla Gürcü kökenli iş adamları ile temas kurularak, yardım talep edilmektedir.
Gürcistan geneline yayın yapan MZE, IMEDI ve RUSTAVİ-2 isimli TV kanallarından muhabirler, Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu'daki köylerimize gelerek, halka yanıltıcı sorular sormakta, onlara Gürcü olduklarını söylettirmekte ve bu röportajları da kanallarında yayınlamaktadırlar. Sorulan sorularla; “Türkiye'de yaşayan Gürcü halkının Osmanlı İmparatorluğu döneminde zorla Müslümanlaştırıldığı” mesajının verilmeye çalışıldığı görülmektedir.
Halen TV kanallarında; "Türkiye'deki eski Gürcü yerleşim birimleri ile kiliselerin bakımsız ve korumasız durumda olduğu, tarihi yapıların depo, dükkan, hamam ve benzeri amaçlarla kullanılarak tahrip edildiği" yolunda yayınlar yapılmaya devam edilmektedir.
Gürcistan Patriği II.İlia’nın da; "Türkiye'nin, Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde kullanılamaz halde bulunan Gürcü Kiliseleri'ni restore etmek ve yenilerini de açarak faaliyete geçirmek istediklerini ve bunun Devlet Başkanı Saakasvili’nin talimatı gereği olduğunu” belirten resmi beyanları bulunmaktadır.
Sözün özü; bütün bu faaliyetlerin temelinde; Türk topraklarına yönelik taleplerin yattığı açıkça görülmektedir.
Zaten Gürcistan, “Gürcü tarihinde bir dönem Gürcü Krallığı hakimiyetinde kalan, Gürcistan sınırından Kars ve Ardahan’ın da dahil olduğu Trabzon’a kadar uzanan toprakları, yani Türk topraklarını "Tao-Klarjeti Bölgesi" olarak adlandırmakta bir sakınca görmemektedir. Hani dedik ya, Ermenistan’ın Doğu Anadolu topraklarına “Batı Ermenistan” demesi gibi, Gürcistan da Doğu Karadeniz Bölgemizi “Gürcistan’a ait sözde Tao-Klarjeti Bölgesi” olarak adlandırmaktadır.
Milletvekili ve akademisyenlerden oluşan bir grup, yaptıkları sözde akademik çalışmalar ve Türkiye gezileri neticesinde; "Tao-Klarjeti Bölgesindeki Arkeolojik Eserler" isimli bir de harita çıkarmışlardır.
Sonuç olarak; şunu söylemek hakkımız doğmuştur;
Her türlü yardımı sağlayarak Gürcistan'ın yanında olduğunu kanıtlayan Türkiye’ye karşı yürütülen bu faaliyetlere, sessiz kalınamayacağı açıktır.
Gürcü yönetiminin kendi toprak bütünlüğünü korumak gayretlerine Türkiye’nin verdiği destek düşünülecek olursa, ülkemizin toprak bütünlüğüne tehdit içeren bu tür bir yaklaşımın mutlaka karşılığı olacaktır.
Türkiye, üniter yapısına yönelik saldırıları her zaman başarıyla alt etmiş bir ülke olarak, bunun da üstesinden gelecek güce sahiptir. Ancak eksik bir tarafı vardır; o da pek sabırlı değildir!...
Kaynak: http://www.diplomatikgozlem.com/haber_oku.asp?id=2444