Bir Özerkliğin Anatomisi: Gürcistan-Acaristan İlişkileri
Yazar: Kamil AĞACAN
Gürcistan üç özerk yapıyı barındırmaktaydı. Bunlardan Abhazya ve Güney Osetya’nın özerkliği etnik, Acaristan’ın özerkliği ise dini farklılığa dayanmıştır. Sovyetler Birliği’nin çöküş sürecinde Abhazya ve Güney Osetya ile Gürcistan arasında etnik çatışmalar ortaya çıkmış, bunun sonucunda her iki özerk yapı Gürcistan’ın fiilen kontrolü dışına çıkmıştır. Acaristan’da ise bundan farklı olarak, merkezi yönetimin hem etnik hem de iç savaş sonucu zayıf düşmesine paralel güçlü bir siyasi yapı ortaya çıkmıştır. Bu incelemede, ortaya çıkmış bu siyasi güçle merkezi yönetim arasındaki ilişkiler incelenmiştir.
Müslüman Azınlığın Özerkliği
Rusların Kafkasya’ya egemen olmaya başladıkları 19. yüzyılın başlarında, Gürcistan belli başlı üç krallığa bölünmüştü: Kartli, Kahetya ve İmeretya. Karadeniz kıyıları bu krallıkların egemenlik alanı dışındaydı ve her birisi Osmanlılara vergiyle bağlı üç hanlığa: Kuzeyde Soçi ile Suhum arası Abhazya’ya; Suhum ile Poti arası, Mingrelya’ya; güneyde Poti ile Batum arası Gurya’ya aitti. Güney batıda Samske ve Saatabago (Mesketlerin ülkesi ve Atabeklerin ülkesi) olarak Osmanlıya bağlı iki hanlık vardı. Batum merkez olmak üzere Acaristan çevresi ise 1627 yılından itibaren Osmanlı yönetimindeydi ve Acara halkı İslamiyet’i kabul ederek Müslüman olmuştur.
Rusların Kafkasya’da ilerlemesi karşısında gerileyen Osmanlı, Acaristan’ı 1877-78 Osmanlı Rus Savaşına kadar egemenliği altında tutmuş, 3 Mart 1878 tarihli Ayastefanos Antlaşması’yla Kars ve Ardahan’la beraber Batum da, savaş tazminatı olarak Ruslara verilmiştir. 13 Temmuz 1878 tarihli Berlin Antlaşması’yla bu durum teyit edilmiş ve I. Dünya Savaşına kadar devam etmiştir. Rusya’nın I. Dünya Savaşından çekilmesini resmileştiren 3 Mart 1918 tarihli Brest-Litovsk Antlaşması’yla Kars, Ardahan ve Batum’un geri, Türkiye’ye verilmesi kabul edilmişse de Batum Mondros Mütarekesini takiben İngilizlere terk edilmiştir. 1921’de Türk Ordusu tekrar Batum’a girmiştir. Batum’un el değiştirmesi devam etmiş, yalnız 16 Mart 1921 Moskova ve bununla bağlantılı olarak 13 Ekim 1921 Kars Antlaşmasıyla Batum’un Gürcistan’a bırakılmasına karar verilerek, statüsü kesinleşmiştir. Türkiye, Batum Livasına ilişkin topraklar ile Batum kenti ve limanı üzerindeki egemenlik hakkını “...her topluluğun kültürel ve dinsel haklarını sağlayacak ve bu halkın yukarıda sözü geçen yerlerde isteklerine uygun bir tarım toprakları rejimi kurma olanağına sahip olacak biçimde geniş yönetimsel özerkliğe kavuşması” koşuluyla Gürcistan’a bırakmıştır (Kars Antlaşması, 6. madde).
Antlaşmada bölgeye özerklik verilmesinin iki şartı yer almıştır:
1. Bölge halkının, her topluluğun kültürel ve dinsel haklarını sağlamak
2. Bölge halkının isteklerine uygun bir tarım toprakları rejimi kurma olanağına sahip olmak.
Her ne kadar maddenin lafzı içerisinde bu iki şart eşit derecede önemliyse de, ikinci şartın özerkliğin verilmesi açısından mantıksal olarak tali nitelik taşıdığı düşünülebilir. Acara nüfusunun çoğunluğu Müslüman’dı. Müslüman halkın, Hıristiyan Gürcü çoğunluk içinde kültürel varlığını devam ettirmesi ve dininin gereklerini yerine getirebilmesini sağlayacak özerk yönetimin kurulması şartıyla, Türkiye bölge üzerindeki egemenliğinden vazgeçmiştir. Bu hükmün sonucu olarak Türkiye’ye, Acaristan’nın sınırlarının değiştirilmezliğinin, özerkliğinden başka bir devlet yararına vazgeçilemezliğinin garantörlüğü hakkı doğmuştur.
Dini değerlere bakışı malum olan SSCB, Kars Antlaşmasının söz konusu hükmüne şeklen bağlı kalarak Acaristan’a Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti bünyesinde özerklik vermişse de, hükmün ihtiva ettiği anlam bakımından aynı şeyleri söylemek oldukça zordur. Nitekim SSCB döneminde önemli oranda Acara Müslüman, Orta Asya’ya sürülmüştür, dininin gereklerini yerine getirmesi türlü engellerle karşılanmıştır. Acaralıların biri Hıristiyan, diğeri Müslüman adı olmak üzere iki isminin bulunduğu ifade edilmektedir. “Ömer, benim anamın verdiği isimdir. Abuladze Rezo ise resmiyetteki Gürcüce ismimdir. Bu ismi kullanmazsam ne diploma alabilirim, ne de iş bulabilirim! Aç kalırım...”. Sovyetler Birliği’nin genel totaliter yapısı içerisinde, uygulanan baskı politikalarına karşı konulamamış, söz konusu politikalara karşı direnen Müslümanlar da sürülmüştür. Bütün bu baskı politikaları sonucunda Acaristan’da Müslüman nüfusun oranı zaman içerisinde gerilemiştir.
Yazının tamamı
Kaynak: Stratejik Analiz, Cilt 2, Sayı 14, Haziran 2001